İslam Tarihi ve Uygarlığı
A.İSLÂMİYET’İN DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU
1. ASYA
SİYASÎ DURUM
BİZANS İMPARATORLUĞU (395-1453)
Kavimler göçü sonucu, Roma İmparatorluğu, bütünlüğünü koruyamayarak
Batı Roma'nın devamı kabul edilen Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, Helenizm kültürünü benimsemiş, Ortodoks mezhebinden oldukları için de, Katolik Avrupa ile bağları zayıf olmuştur.
İmparatorluk en güçlü devrini "Jüstinyen" hanedanı zamanında (518-610) yaşamıştır.
Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır, Kartaca, İspanya'nın bir bölümü, İtalya yarımadası, Dalmaçya kıyıları ve Tuna'ya kadar Balkan toprakları bu dönemde Bizans sınırları içinde idi.
Bizans İmparatorluğu, Herakliyus hanedanı zamanında (610-717) doğuda Sasaniler, güneyde Müslüman Arap'larla, batı'da Türk Avarlarla mücadele ettiler.
Bizans imparatorluğu, sınırları çok geniş alana yayıldığı için değişik uluslardan oluşmaktaydı.
Toplumsal birliğin sağlanmasında en önemli unsur, Helenizm kültürü ile Hıristiyanlık dini idi.
İmparatorlar ülkenin mutlak egemeniydi. Ortodoks Kilisesi bile imparatorluğun emri altında bulunuyordu.
Bizans imparatorluğu'nda tahtın babadan oğula, kardeşten kardeşe geçmesi gibi düzenli bir sistem yoktu. Bu durum sürekli taht kavgalarına ve iç çatışmalara neden olmuştur.
Bizans toplumu; soylular, din adamları, askerler ve köylüler olarak dört ana sınıftan oluşmuştur.
Tarımın dışında en önemli etkinlik ticarettir. İpek ve Baharat yolları, önemli ticari kazançlar sağlamıştır.
SASANILER
İran'da kurulmuştur. Kurucuları Babek ve oğlu Ardeşir'dir. Başkentleri, Medain'dir. Sasanîler, ipek yolunun egemenliği için Akhunlara karşı Göktürklerle işbirliği yaptılar. Ancak ipek yolunu ele geçiren Göktürklerin Bizans'la ittifak yapmaları üzerine oldukça yıprandılar. Hz. Ömer döneminde Kadisiye (635) ve Nihavend (642) savaşlarını kaybeden Sasanîler yıkıldılar. Sasanî ekonomisi, büyük ölçüde savaş ve yağma düzenine dayanmıştır. Doğu ticaret yolları üzerinde bulunmaları ve Hint ticaret yolunu ele geçirmeleri de ekonomik yönden gelişmelerini sağlayan etkenlerdir.
GÖKTÜRKLER
552'de Bumin Kağan tarafından kurulan I. Göktürk Devleti, 581'de Çin'in siyasi oyunlarıyla Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış ve her ikisi de bir süre sonra Çin'in egemenliğini kabul etmiştir. Kutluk tarafından 681'de kurulan II. Göktürk devletine de Uygur-Basmil-Karluk Türkleri son verdiler. Göktürklerde ekonominin temeli hayvancılığa dayanmaktaydı. Uygun olan topraklarda tarım da yapılmıştır. Göçebe yaşam ağırlıklıdır.
HİNDİSTAN
Hindistan, Asya'nın güneyinde büyük bir yarımadadır. Çeşitli kavimlerin istilasına uğradığı için Hindistan'da siyasî bir birlik kurulamamıştır. Kast sistemi; toplumsal, siyasî ve dinî düzenin temelini oluşturuyordu. Bu sistemde halk, sınıflara ayrılmıştı: Brahmanlar; Din adamları Kshatriyalar (Kşatriyalar) : Hükümdarlar, komutanlar ve askerler Vaisyalar (Vaizyalar) : Sanatkârlar, tüccarlar ve çiftçiler Sudralar: İşçiler Paryalar: Ayrıca bu dört sınıfın dışında olan ve hiçbir hakka sahip olmayan sınıftır.
Hindistan'da ilk kez Guptalar (320-550) siyasî birliği sağlamıştır. Gupta Devleti'nin varlığı Hunlar tarafından sona erdirilmiştir. Hindistan'da ekonominin temeli, tarım ve ticarete dayanırdı. Tarihî Baharat Yolu'nun Hindistan'dan başlayarak Akdeniz limanlarına ve oradan da Avrupa pazarlarına ulaşması bu ülkeyi zenginleştirdi. Hindistan'ın, Arabistan ve Çin ile canlı bir ticarî bağlantısı vardı.
ÇİN
Çin'de feodal bir yapı bulunmaktadır. Yönetimde hanedanların egemenliği vardır. Egemen sınıf soylulardır. Çin'in tarihi yontma taş devrine kadar uzanmaktadır. İpek yolu, Türklerle Çinlileri karşı karşıya getirmiştir. Geniş ve verimli topraklarda tarım önemli etkinliktir. En önemli ekonomik kazancı İpek Yolu'ndan sağlamışlardır.
JAPONYA
Japonya, Çin uygarlığının etkisinde kalmıştır. Güçlü bir merkezî yönetimin olmayışı, derebeylik sisteminin doğmasına neden olmuştur. İslâmiyet’in ortaya çıktığı 6. yüzyıl başlarında Japonya, bulunduğu bölgede siyasî ve ekonomik yönden gelişmemiş bir ülkedir. Japon ekonomisi tarıma ve özellikle de pirinç üretimine dayanırdı. Ayrıca balıkçılık da halkın önemli bir geçim kaynağını oluştururdu.
DİN VE İNANIŞ
BİZANS İMPARATORLUĞU
Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinden olup, merkezleri İstanbul'du. Ortodoksların liderine "Patrik" denilir. Bizans, siyasi ve sosyal karmaşaların yanında, Ortodoks mezhebi, içindeki görüş ayrılıklarından dolayı dinî karmaşalar da yaşamaktaydı.
SASANİLER
İran (Sasani) devletinde Zerdüştlük dini hâkimdi. Bu dine göre iyilik ve kötülük tanrısı olmak üzere iki tane tanrı vardı. İyilik tanrısı "Ahuramazda" (Hürmüz), kötülük tanrısı "Angramanyu" (Ehrimen) arasında sürekli bir mücadele vardır. İyilik yapanlar öldüklerinde ışık dünyasına, kötülük yapanlar karanlık dünyasına giderlerdi. Bunun için aydınlık ve ışığa değer vermişler, ateş'i kutsal kabul etmişlerdir. İyilik tanrısına destek olmak için sürekli olarak bir ateş yakılırdı. Bu ateşin yakıldığı yere ateşgede denirdi. Bundan dolayı Zerdüştler'e ateşe tapan anlamında Mecusi de denilmiştir. 5.yy.da Mazdek tarafından Mazdekizm ortaya çıkarılmıştır. Mazdekizm, Zerdüşt öğretisine dayanır, toplumsal, siyâsî ve ahlâkî ilkeleri ön plana çıkarmıştır.
GÖKTÜRKLER
İslam öncesi Türklerde Gök-Tanrı inancı hâkimdi. Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu. Gök-Tanrı inancı İslam dininin Allah inancı ile ortak özellikler taşıyordu. Bu ortak yön Türklerin İslam dinine girmelerini kolaylaştırmıştır. Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban kesmişlerdir. Din görevlilerine Şaman, kam, baksı gibi ünvanlar vermişlerdir.
HİNDİSTAN
Hindistan'da Hinduizm dini egemendi.
Hinduizm’de en temel ve kutsal metinler Veda'lardır. Kast sistemini benimseyen Hinduizmde en üst mevkide Brahman denilen din adamları bulunurdu.
Brahmanizm'e göre bir insanın, yaşamındaki iyi ve kötü hareketlerine göre ruhu rahat eder ya da sıkıntı çekerdi. Ruhun rahat etmesi için insanın aşırı isteklerinden vazgeçmesi ve yalnızlığa çekilmesi gerekir.
Hinduizm'in katı kast sistemine ve Brahman sınıfının otoritesine bir tepki olarak Budizm doğmuştur. Felsefi bir düşünce olan Budizm; Çin'de, Tibet'te ve Japonya'da yayılmıştır. Budizm'in kurucusu Budha'dır. Buda'ya göre; iyilik yapılmalı, kötülükten kaçınılmalı dünya nimetlerine istek duyulmamalıdır. Bunları yapan insan sonsun huzura kavuşur ve "Nirvana" ya ulaşır. Nirvana'ya ulaşmak; dünyevî isteklerden kin, nefret ve tutkulardan uzaklaşmaktır. Budizm'de tanrı kavramı yoktur. Bu inanışın din ile ilgili törenleri kaldırarak yerine ahlakî görevler koyması Brahmanların etkisini azaltmıştır. Sınıf farklılıklarını ortadan kaldırarak herkesi Nirvana'ya çağırması da kast örgütünü temelden sarsmıştır. Budizm'in temelinde, iyilik duygusunun yanı sıra yardım, sevgi, doğruluk, dürüstlük gibi ilkeler vardır.
ÇİN
İslamiyet'in doğuşu sırasında Çin'de Taoizm, Konfüçyizm ve Budizm yaygın olan dinlerdir. Tao dini, Lao-Tzu (Lav Dzı) adındaki bir filozof ve din adamı tarafından ortaya atılan düşüncelerden doğmuştur. Lau-Tzu'ya göre, "evren bir yaratıcının eseridir; o da Tao'dur." Tao, evrenin "yolu, düzeni, yasası" anlamına da gelir. İnsanın somutlaştırdığı ya da yaşama geçirdiği bilgelik yolu da Tao'ya yönelmekle olur. Tao'nun yoluna yönelen bilge kişi onunla birlik ve uyum içinde olmak durumundadır. Konfüçyüs, Çin'de yetişen filozof ve din adamlarından biridir. Çin'in karışıklık içinde bulunduğu bir dönemde, yeni bir ahlakî düşünce ortaya atarak kötülükleri önlemeye çalışmıştır, Ortaya koyduğu siyasî, toplumsal ve ahlakî düşünceler, Çin uygarlığının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İnsanların eşitliğine inanan Konfüçyüs'e göre devlet yönetimi ile ahlak özdeşleşmelidir. Devlet ahlak kurallarına uyularak yönetilirse amacını gerçekleştirebilir. Kişiler erdemli olmak ve dürüst yaşamak zorundadırlar. Ancak bu yolla huzura ve mutluluğa ulaşılır. Hindistan'da ortaya çıkan Budizm, 6.yüzyıldan itibaren Çin'de yayılmaya başlamış ve bu ülkenin dinsel yaşamında etkili olmuştur.
JAPONYA
Çin ile ilişkileri sonucunda Japonya'da Taoizm, Konfüç-yizm ve Budizm benimsenmiştir. Japonların ulusal dinleri, "Tanrıların Yolu" anlamına gelen Şintoizm’di. Şintoizm; ulusal, çok tanrılı ve diğer dinlere tepki göstermeyen bir dindir. Doğa güçlerine ve ruhlara tapınma inancı, bu dinin en belirgin özelliğidir.
2. AVRUPA
a. Siyâsî Durum
Kavimler göçü sonrası Avrupa'da krallıklar güçlerini kaybettiler. Soyluların güç kazanmalarıyla birlikte tüm ortaçağ boyunca Avrupa'da etkili olacak olan siyasi yönetim biçimi "Feodalite (Derebeylik)" ortaya çıktı. Toplumsal eşitsizlik üzerine kurulan bu düzen içinde halk, farklı toplumsal sınıflara ayrılmıştır: Soylular (Senyörler): Soylular, oturdukları toprakların sahibiydiler. Her türlü hakka sahip olan ve şatolarda oturan soylular, yönetim ve askerlik işleri ile ilgilenirlerdi. Soyluluk babadan oğula geçerdi. Soyluların en üstünde senyör denilen derebeyler yer alırdı. Senyörlerin en büyüğü kral idi. Bundan sonra sırasıyla dük, kont, baron ve şövalyeler gelirdi. Rahipler; Rahipler, kiliselerin sahip olduğu toprakların geliriyle rahat bir yaşam sürerlerdi. Dinin toplum üzerindeki etkilerinden dolayı halk üzerinde söz sahibi idiler. Burjuvalar: Ticaret ve sanatla uğraşırlardı. Bağlı bulundukları derebeylerine vergi verirlerdi. Köylüler: Bunlar ikiye ayrılırlardı: a. Özgür Köylüler: Üzerinde yaşadıkları toprakları, istedikleri gibi ekip biçme hakkına sahip olup bağlı oldukları soyluya, vergi vermek zorundaydılar. Ayrıca topraklarını satabilme, çocuklarına bırakma hakları vardı. b. Serfler (Köle Köylüler); Hiçbir hakka sahip değildiler. Soyluların malı sayılırlardı. Toprakla birlikte alınır ve satılırlardı. Orta Çağ boyunca Avrupa'da zenginlik kaynağı topraktı. Bu nedenle geri, kapalı bir ekonomik yapı görülür.
b. Din ve İnanış
Bizans Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsemişti. Ortodoksların dini liderine Patrik denirdi.
Patrik, İstanbul da otururdu. Hıristiyanlığın diğer büyük mezhebi Katolik mezhebidir. Dini liderlerine Papa denirdi.
Papa, Roma şehrinde otururdu. Papaların çok büyük bir etkinliği vardı. Bazen krallardan bile fazla itibar görürlerdi. Çünkü Papa'nın Aforoz, Enterdİ ve Endülüjans adı verilen yetkileri vardı. Aforoz: Bir kişinin Hıristiyanlık dininden çıkarılmasıdır. Enterdİ: Bir ülkenin Papa tarafından bütün bir halde cezalandırılması. Endülüjans: Hıristiyanların günahlarından kurtulmak için Papa'dan aldıkları günahtan kurtulma, af kâğıtlarıdır. Bu kâğıtlar Papa tarafından yüksek paralar karşılığı satılırdı.
3. AFRİKA
6. ve 7 yüzyıllarda Afrika kıtasının tamamı bilinmiyordu. Kuzey Afrika kıyılarıyla, Doğu Afrika kıyıları bilinmekteydi. İslamiyet'in doğuşu sırasında Kuzey Afrika, Bizans'a bağlı ve Hıristiyanlığın etkisi altında bulunmaktaydı. Habeşistan'da Aksum Devleti bulunmaktaydı. Aksum Devleti, önceleri putperestti. İmparator Ezana döneminde Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. İslâmiyet'in ilk yıllarında bir grup Müslüman, Mekkelilerin baskısı üzerine Habeşistan'a göç etmiştir.
B. İSLÂMİYET'İN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
1. İslâmiyet'ten Önce Arap Yarımadası
A. SİYÂSÎ DURUM
Arabistan Asya kıtasının güney-batı ucunda yer alan büyük bir yarımadadır. Genellikle çöllerle kaplı bir alandır. Arapların kökeni Sami ırkından gelmektedir. Samîler, Arap Yarımadası'nda yaşamışlar, zamanla buradan dağılarak İlk Çağdan bu yana Mezopotamya, Suriye, Filistin bölgelerinde etkin rol oynamışlardır. Arabistan'da İslamiyet'ten önce kurulan devletlerin başlıcaları şunlardır:
1. GÜNEY ARABİSTAN DEVLETLERİ
A. Main Devleti (M.Ö. 1200 - 650): Yemen'de kurulan üç büyük devletten biridir. Başkenti, Main kentidir.
B. Saba Devleti (M.Ö. 950 - 115): Main Devleti'nin yıkılışından sonra Yemen'e, Sabalılar egemen olmuşlardır. Başkentleri Ma'rib kentidir.
C. Himyerî Devleti (M.Ö. 115 - M.S. 525): Saba Devleti'nin yıkılışı ile güç kazandılar.
2. KUZEY ARABİSTAN DEVLETLERİ:
A. Nabatîler : Nabatîler, Arabistan'ın kuzeybatısında M.Ö. 4.yy.da kurulmuştur. Başkenti Petra kentidir
B. Gassaniler : Yemen kökenli olup, Suriye'ye yerleşmişler ve Hıristiyanlaşmışlardır. Başkentleri Şam'dır.
C. Hire Arap Krallığı : Yemen kökenli olup, Irak'taki Hire kenti çevresine yerleşmişlerdir. Bu devletler ekonomik kaynaklarının yetersizliğinden dolayı kuvvetli bir devlet olamamışlardır.
B. DİN VE İNANIŞ
İslamiyet'ten önce, Arapların büyük çoğunluğu puta tapıcıydı. Her kabilenin kendine özgü putu bulunurdu. Kâbe, Araplarca kutsal sayılırdı. Burada Arap kabilelerinin putları bulunurdu. En önemli putları "Hübel-Lat-Menat-Uzza"dır. Araplar putları ziyaret için Kâbe’ye gelirler ve kurban keserlerdi. Ziyaret zamanlarında kabileler arası çatışmalar yapılmazdı. Bu nedenle bu zamana "Haram Ayları" denilmiştir. Puta tapıcılık yanında, Mecusilik (Zerdüştlük), Musevilik, Hristiyanlık gibi dinler de yaygındı. Ayrıca Hz.İbrahim'in dinine inananlar da vardı. Bunlara " Hanif " denilmiştir.
C. SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT
Arapların genel olarak yaşam biçimleri göçebe ve yerleşik olaraktı. Toplumsal yaşam kabile örgütlemesine dayanmıştır. Her Arap kabilesinin şeyh ya da seyyid denilen reisi vardır. Göçebe yaşam süren Araplara bedevi denilirdi.
Erkeğin egemen olduğu bir aile yapısı vardır. Çok eşli evlilikler yaygındı. Kadınların miras hakkı yoktu. Kabileler arasında rekabet ve kan davaları yaygındı. Çöl yaşamının zorluğu, su kaynaklarının azlığı, yiyecek sıkıntısı bu rekabet ve kavgaların sebepleridir. Hicaz bölgesinin en önemli ticaret merkezleri Mekke, Medine ve Taif'ti. Mekkeliler daha çok ticaretle, Medineliler ise daha çok tarımla uğraşmışlardır. Göçebelerin en önemli geçim kaynağı hayvancılık, yerleşiklerin ise tarım ve ticaret olmuştur. Başlıca ekonomik faaliyetler kervancılık, tarım, keçi, at ve deve yetiştiriciliğiydi. Kervancılık Arabistan'ın güneyine gelen İpek ve Baharat Yollarına bağlı olarak gelişmiştir. Basra ve Yemen limanlarına gelen mallar yarımadanın kıyılarını takip eden ve kuzeye ulaşan yollarla Suriye ve Mısır limanlarına götürülmüştür. Mekke şehri Kızıldeniz kıyısındaki Hicaz bölgesinde bulunmaktaydı. Mekke şehir devletinde idari ve ticari yapılar, Kureyş soylularının elindeydi. Bir aristokrasi kuran Kureyş soyluları ticarete ve köleciliğe dayanan politikalara önem verdiler.
Ç. DİL VE EDEBİYAT
Araplar arasında iki tür yazı vardı. Himyeri ve Nebatlılara ait olan yazılardan, bugünkü Arap Alfabesinin kökeni Nebatlılara ait olanıdır. İslamiyet öncesi Araplar arasında hitabet ve şiir sanatları gelişmişti. Kâbe’yi ziyaret zamanlarında şairler yazmış oldukları şiirleri Suk-u’l Ukaz panayırında okurlardı. Düzenlenen şiir yarışmalarında kazanan eserler, Kâ-be’nin duvarlarına asılırdı. Bunlara Muallakat-ı Seb'a (Yedi Askı) denilirdi. En önemli şairleri İmr –ü’l-Kays’tı.
HZ.MUHAMMED DÖNEMİ
Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke’de doğdu. Babası Abdullah o doğmadan iki ay kadar önce vefat etmişti. Annesi Amine’dir. Önce dedesi Abdülmuttalip, o ölünce amcası Ebu Talip’le yaşadı. Hz. Muhammed, gençliğinde dürüstlüğünden dolayı Emin olarak adlandırıldı. Çobanlık, ardından amcası Ebu Talip’le ticaret yaptı. Yoksullara yardım eden Hılfü’l Fudul adlı yardım kuruluşunda görev aldı. Kâbe’nin tamiri sırasında Araplar arasında sorun olan Hacerü’l Esved taşının yerleştirilmesi konusunda Kâbe Hakemliği yaptı. 25 yaşında iken 40 yaşında olan Hz. Hatice evlendi. 610 yılında Hira mağarasında peygamberlikle görevlendirildi. İlk olarak; eşi Hatice, evlatlığı Zeyd, amcasının oğlu Ali ve dostu Ebu Bekir onun peygambeliğine inandılar. Kureyş soyluları ticarete, tefeciliğe ve köleciliğe dayanan bir düzen kurmuşlardır. Hz. Muhammed eşitliğe dayanan İslamiyeti tanıtmaya başladığında Kureyşliler büyük tepki gösterdiler. Çünkü bu yeni din Kureyş soylularının egemenliğini sona erdirecekti. Putperest Mekkeliler Müslümanlara baskılarını arttırınca, Müslümanlardan bir grup Hristiyan Habeş Krallığı'na sığınmak zorunda kaldılar.
Hicret (622)
Putperestler Hz. Muhammed'i öldürerek islamiyeti tamamen kaldırmak istediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed Medine’ye göç etti. Hz. Muhammed'in Medine'yi seçmesinin nedeni Medinelilerin "Akabe Biatları" denilen olaylarla İslamiyeti benimsemeleri ve Hz. Muhammed'i Medine"ye davet etmeleridir. Hz. Muhammed adalet, yönetim, ekonomi, askerlik konularıyla ilgili yasalar hazırladı. Ayrıca yahudilerle ilgili ilişkileri düzenleyen anlaşmalar yaptı. Bu çalışmalarıyla İslam tarihinde "Medine Sözleşmesi" denilen bir belge ortaya çıktı. Böylece Hz. Muhammed islam Devleti’nin ilk temellerini atmış oldu.
HZ. MUHAMMED'İN SAVAŞLARI VE SEFERLERİ
Bedir Savaşı (624)
Nedenleri:
Mekke'den Medine'ye göç etmek zorunda bıraktırılan Müslümanların mallarına putperestlerin el koyması, Hz. Muhammed'in bir Mekke kervanına el koyarak Mekkelileri ekonomik yönden zayıflatmak istemesi. Müslümanlar Mekke'ye giden bir Kureyş kervanına el koydular. Çıkan savaşta Mekkelileri yenilgiye uğrattılar. Müslümanlar ilk zaferlerini kazandılar. Ganimetlerin 1/5'i hazineye ayrıldı. Diğerleri askerler arasıda paylaştırıldı. Bu uygulama sonraki İslam devletleri tarafından da benimsendi.
Uhud Savaşı (625):
Nedenleri:
Mekkeli putperestlerin Bedir yenilgisine karşı Müslümanların Medine yakınlarındaki tarım alanlarını tahrip etmeleri. Hz. Muhammedin, Mekkelilerin yaptığı zarara karşılık bir Mekke kervanının alınmasını kararlaştırması. Müslümanlar bir Mekke kervanını ele geçirdiler. Ancak müslümanların ganimet elde etmek için savaş disiplinini bozmaları yenilmelerine neden olmuştur. Hendek Savaşı (627)
Nedeni: Mekkeli putperestlerin Müslümanlara kesin bir darbe vurmak istemeleri. Müslümanlar başarılı bir savunma savaşı yaptılar. Putperestler bir daha saldırıya geçmediler. Müslümanlar taarruz, Mekkeliler ise savunma konumuna geçtiler. Hudeybiye Anlaşması (628):
Hz. Muhammed Müslümanlar için namaz yönü olarak seçilen Kâbeyi ziyaret kararı aldı. Putperestler savaş hazırlığına girişti. Hz. Muhammed, amaçlarının savaş değil barış olduğunu bildirdi. Bunun üzerine anlaşma yapıldı. Buna göre; Müslümanlar ertesi yıl Mekkeyi (Kâbeyi) ziyaret edebilecek. Mekkede İslâmiyeti seçenler Medineye alınmayacak. Taraflar on yıl savaşmayacak. Yukarıdaki anlaşma şartları görünüşte Müslümanların aleyhinde olmuştur. Ancak giderek sonuçta Müslümanların lehine olmuştur. Çünkü müslümanların Mekkede sayısı artmıştır. Antlaşmanın Önemi
Anlaşmanın imzalanmasıyla putperestler Müslümanları resmen tanımış oldular. Mekkede Müslümanlar için bir huzur ortamı oluşmaya başlamıştır.
Hayber Savaşı (629):
Nedenleri:
Uhud Savaşı’ndan sonra Medine'deki Yahudilerin putperestleri kışkırtmaları ve Müslümanların tepkileri üzerine Yahudilerin Haybere göç etmeleri. Yahudilerin İslâm dinine karşı olmaları.
Hz. Muhammedin katıldığı bu seferde Müslümanlar Hayber kalesi ve çevresini aldı. Suriye–Şam ticaret yolu üzerindeki bu kalenin alınması müslümanlara ticari gelir sağladı. Yahudilerin muhalefeti bastırıldı.
Mu'te Savaşı (629):
Hz. Muhammed, kendi dönemindeki hükümdarlara İslâmiyeti tanımaları için elçiler göndermişti. Bu sırada Gassanilere gönderilen elçi öldürüldü. Bu nedenle, sefer düzenlendi. Hz.Muhammed bu sefere katılmadı. Yapılan çatışmalarda Müslümanlar yenildi.
Mekkenin Fethi (630)
Nedeni: Mekkeli putperestlerin Hudeybiye anlaşmasını bozmalarıdır. Müslümanlar büyük bir direnişle karşılaşmadan Mekke'yi fethettiler. Kâbedeki putlar kırıldı. Böylece İslâmiyet Hicaz'a yerleşti. Bu durum İslâmiyetin Arap Yarımadasındaki yayılışını hızlandırdı.
Huneyn Savaşı (630)
Nedeni: Mekkenin fethi üzerine bazı Mekkeli putperestler ile Hicazdaki diğer putperestlerin ordu kurmasıdır. Müslümanlar putperest ordusunu yenilgiye uğrattı.
Taif Kuşatması (630)
Nedeni: Taiflilerin islâm dinine büyük tepki göstermesi. Hz. Muhammedin katıldığı seferde Taif şehri kuşatıldı, ancak alınamadı. Taifliler İslamiyete tepki göstermeyeceklerini belirtince kuşatma kaldırılmıştır. Böylece putperestlerin Hicaz'daki son direnişleri de kırıldı.
Tebük Seferi (631)
Nedeni: Bizans Kralının İslâmiyetin yayılmasını önlemek amacıyla sefer düzenlediği haberinin gelmesi. Arabistanın kuzeyindeki Tebük'e gelindiğinde haberin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Bu sefer sonunda İslâmiyet, Arabistanın kuzeyine tanıtılmaya başlandı.
Hz. Muhammedin Veda Hutbesi ve Vefatı (632):
Hz. Muhammed veda haccı olarak nitelenen Mekke'yi son ziyaretinde verdiği hutbede bütün müslümanların kardeş olduğunu, ırk ayrımına gerek olmadığını, kadınlara ve çocuklara değer verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Dört Halife Dönemi
Bu dönem İslâm tarihinde Cumhuriyet devri olarak tanımlanır. Bunun nedeni halifelerin önde gelen Müslümanlar arasında yapılan görüşmeler sonunda seçilmesidir. Halifelik devlet başkanlığı idi. Bu makam Hz. Muhammedin Araplar arasında siyasi birliği sağlamasıyla ortaya çıkmıştır. Ancak ölümüyle bu makam boşalmıştır.
Hz. Ebubekir Dönemi (632–634):
Yalancı peygamberler ortadan kaldırıldı. Dinden dönüşler engellendi. Kur'an kez kitap haline getirildi. Yoksullara yardım etmek amacıyla zekât vergisi toplanmaya başladı. Hz. Muhammedin kararlaştırdığı, Bizans’a yönelik olan Suriye seferine başlandı. Bu seferde Ecnadeyn Savaşı çıktı. Savaş sürerken Hz. Ebubekir vefat etti. Hz. Ebubekir ölmeden önce Ömer'in halife olmasını vasiyet etmişti.
Hz. Ömer Dönemi (634–644)
Suriye'de Bizans’la yapılan Ecnadeyn Savaşı kazanıldı. (634) Bizans’a karşı sürdürülen Yermük Savaşı kazanıldı (636). Bunun sonunda Suriye müslümanların eline geçti. Kudüs fethedildi. Daha sonra Filistin ve Mısır alındı. Böylece Kuzey Afrika'nın fethine başlandı. İran'daki Sasani Devletine karşı yürütülen Köprü Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra (634), Müslümanlar Sasanilere karşı yaptıkları Kadisiye (635), Celula (637), ve Nihavend Savaşlarını kazandı (642). Sasani devleti yıkıldı ve İran fethedildi. Hz. Muhammedin kurduğu devlet imparatorluğa dönüştü. Bu imparatorluğu kolay yönetmek için "Amillik" denilen vilayetler oluşturuldu. İlk kez kadılık teşkilatları kuruldu. Maliye ve askerlik konularıyla ilgili ilk divanlar kuruldu. Askerlerin ve diğer görevlilerin ihtiyaçlarını karşılamak için "ikta" denilen timar sistemi kuruldu. Sasani ve Bizans paralarına karşı "dirhem" adı verilen ilk gümüş para bastırıldı (640). Hicri takvim oluşturuldu. Sınırlarda ordugâhlar kuruldu. Buralara sonradan askerlerin aileleri de yerleştirildi. Amaç İslâmiyetin kalıcılığını sağlamaktı. Böylece ordular ilk defa düzenli hale getirildi. Hz. Ömer, vergi konusunda anlaşamadığı bir İranlının yaptığı suikasetle öldü. Ölmeden önce halifeyi seçecek kurulu oluşturdu.
Hz. Osman Dönemi (644–656)
İlk islâm donanması kuruldu. Bizans’la yapılan ilk deniz savaşı kazanıldı. Kıbrıs vergiye bağlandı. Bizans'a ait Tunus fethedildi. Kuran çoğaltılarak önemli İslâm kentlerine gönderildi. Hz. Osman kendi yakınları olan Emevileri devletin önemli makamlarına atadı. Bu durum Mısır'da ve Irak'ta isyanlara neden oldu. Bu durum, Hz. Muhammedin ailesi tarafından da tepkiyle karşılandı. Hz. Osman, Mısırlı suikastçilerin saldırısıyla öldü.
Hz. Ali Dönemi (656–661)
Hz. Ali, halife seçilince Emevi ailesi ile Hz. Muhammed'in son eşi Ayşe, muhalefet başlattılar. Emevilerin amacı, elinde bulundurdukları önemli makamları kaybetmemekti. Ayşenin muhlefeti ise kişisel nedenlere dayanıyordu. Hz. Ali, Hz. Ayşe’nin muhalefetini Cemel Vak’ası (Deve Olayı) denilen savaşla bastırdı (656). Hz. Ali, Emevilerin başlattığı muhalefetin lideri olan Şam Valisi Muaviye üzerine sefer düzenledi. Sıffin Savaşı çıktı (657). Muaviye orduları zor duruma düştü. Savaş bitirilmeden Hakemler Olayına gidildi. Bu olayda hile yapılarak Hz. Ali'nin halifeliği Muaviye'ye verilmeye çalışıldı. Bunun sonrasında İslâmda ilk resmi ayrılıklar başladı. Ortaya çıkan siyasi gruplar şunlardır: - Şiiler: Hz. Ali taraftarı olanlardır. - Emeviler: Muaviye taraftarı olanlardır. - Hariciler: Her ikisini de istemeyenler. Hz. Ali, halifeliği almak isteyen Haricilere karşı düzenlediği sefer sonunda Nehrevan Savaşı çıktı. Hariciler bu savaşta yenilgiye uğratıldı (659). Hariciler, Hz. Ali’yi ve Muaviyeyi öldürmek için suikastçi-ler görevlendirdiler. Hz. Ali, suikast sonucu öldü. Muaviye suikasttan kurtuldu. Küfe'deki Müslümanlar Hz. Ali’nin oğlu Hasanı halife seçtiler. Hz. Hasanın halifeliğini Muaviye tanımadı. Savaş hazırlığına girişti. Hz. Hasan, İslâm’da birliğin bozulmaması ve siyasal ayrılıkların sona ermesine önem verdi. Bu nedenle savaşçı politika izlemedi. Hz. Hasan, Halifeliği, daha sonra Hz. Hüseyin’e devretmesi şartıyla Muaviye'ye verdi. Böylece Dört Halife Dönemi bitti, Emeviler Dönemi başladı.
Emeviler Dönemi (661–750)
İç çatışmaların durmasıyla birlikte dışa dönük politikalara önem verildi. Fetih hareketleri başladı. Halife Muaviye zamanında İstanbul iki kez kuşatıldı. Halife Muaviye zamaında Maveraünnehir bölgesi fethedildi. Halife Muaviye oğlu Yezid’i halife yaptı. Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin, Yezidin halifeliğine karşı çıktı. Bunun sonunda Kerbelâ Olayı oldu. (681). Bu olayda Hz. Muhammed'in torunları öldürüldü. Bu olay İslamdaki siyasal çatışmaları daha da hızlandırdı. Emevi Devleti’nin en güçlü olduğu dönem halife Velid zamanıdır. İslam orduları, Batı Türkistan'da Türklerin yaşadığı Buhara, Semerkant, Taşkent gibi yerleri fethettiler. Halife Velid zamanında İslâm orduları Tarık Bin Ziyad komutasında İspanya'ya geçtiler. Buradaki Vizigot krallığını yıktılar (711). Müslümanlar buraya Endülüs adını verdiler. Halife Velid'den sonra başarılı kişiler iktidarda görülmedi, devlet zayıflamaya başladı. Bu sırada Emevi orduları Fransa'yı almak için Franklarla Puvatya Savaşı’nı yaptılar. (732) Emevi orduları yenilgiiye uğradı. Bu durum Emevilerin Avrupadaki ilerleyişinin durmasına neden oldu. Emeviler Orta Asya'yı almak istediler. Başlatılan akınları Türgiş Devleti engelledi. Bu dönemde devlet, yıkılış sürecine girmeye başladı.
Emevilerin Yıkılış Nedenleri
Emevi hanedanındaki taht kavgaları. Şiilerin isyanları. Arap olmayan Müslümanlardan ağır vergiler almaları ve onlara mevali (yarı köle) uygulamasında bulunmaları. Kerbelâ olayı nedeniyle geniş bir muhalefetle karşılaşmaları. Hz. Muhammedin yakını olan Abbasoğullarının gizli faaliyetlerde bulunmaları. Horasanda Ebu Müslüm, büyük bir muhalefet başlattı. Kurduğu orduyla Emevilerin başkenti Şam'ı aldı ve Emevi Devleti’ne son verdi.
Abbasiler Dönemi (750–1258)
Abbasi hükümdarları Emevi hanedanından olanları öldürttüler. Amaçları kendi iktidarlarını kuvvetlendirmekti. Bu sırada İspanya'ya kaçan Emevi prenslerinden Abdurrahman Endülüs Emevi Devleti’ni kurdu. Bağdat kuruldu ve başkent yapıldı. Batı Türkistan'da Çin baskısına giren Türklere yardım gönderildi. Yapılan Talas Savaşı’nda, Çin yenilgiye uğratıldı (751). Horasan'da Ebu Müslüm'ün serbest hareket etmesi Abbasi yönetimince, Merkezi otoriteye aykırı bulundu. Bunun sonunda Ebu Müslüm öldürtüldü. Tepki olarak çıkan isyanlar bastırıldı. Devletin en güçlü olduğu dönem Harun Reşid ve oğulları zamanıdır. Harun Reşit, Bizans sınır bölgesinde (Tarsustan Kars'a kadar uzanan bölge) Avasım illeri kuruldu. Buralara askerler yerleştirildi. Temel amaç Bizans'ı yıkmak ve İslâmiyeti yaymaktı. Harun Reşit, halife olduklarını iddia eden Endülüs Emevi hükümdarlarına karşı Ortaçağ Avrupasının en güçlü devleti olan Franklar ile ittifak kurdu. Bu ittifak Endülüs Emevi Devleti’ni sarstı. Halife Mutasım zamanında Türk askerler için Samerra şehri kuruldu. Bunun nedeni askerlerin Araplarla siyasi çatışmalara girmelerini engellemekti. Mutasım'dan sonra iktidarda başarılı hükümdarlar görülmedi. Merkezi otorite zayıfladı. Bunun sonucunda Abbasi topraklarında yeni devletler kuruldu. Bu devletler görünürde Abbasi halifelerine bağlıydılar. Gerçekte ise bağımsız hareket etmişlerdir. Bu devletler şunlardır: Mısır'da: Tulunoğulları, ihşitoğulları (Akşitler), Eyyubiler, Memlükler İran'da: Büveyhoğulları, Saffariler. Tunus'ta: Fatimiler Maveraünnehirde: Samanoğulları. Fatimiler, Abbasilerden halifeliği almak için İran'daki Büveyhoğullarıyla ittifak yaptı. Bunun üzerine Abbasi halifesi Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyden yardım istedi. Tuğrul Bey Büveyhoğulları devletine son verdi ve halifeyi himayesine aldı. Bu süreçte İslam ordusundaki Türk kökenli komutanlar Emir–ül ümeralık denilen başkomutanlık makamını ele geçirerek halifeleri baskılarına aldılar. Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Abbasiler korumasız kaldılar. Bu dönemde Moğol (İlhanlı) hükümdarı Hülagü Han, Bağdat'ı aldı ve Abbasi Devletine son verdi (1258). Halife ve yakınları öldürüldü. Mısır'da bulunan Memlük Sultanı Baybars halifenin akrabalarından birini halife yaparak hilafet makamını yeniden oluşturdu. Baybars'ın amacı halifenin dinî kimliğinden yararlanıp İslâm ülkelerindeki gücünü arttırmaktı.
Endülüs Emevi Devleti
Abbasi Devleti’nin kurulduğu dönemde İspanya'ya kaçan Emevi prenslerinden Abdurrahman tarafından Kurtuba'da kurulmuştur. Kurtuba şehri tıpkı Bağdat gibi bilim ve kültür merkezi haline getirildi. Buradaki medreselere Avrupanın değişik yerlerinden öğrenciler geldi. Endülüs Emevi hükümdarları kendilerini halife ilân ettiler. Abbasi halifeleri buna karşı çıktı. Bu devleti yıkmak için Franklarla işbirliği yaptılar. Endülüs Emevi hükümdarları Frankların saldırısını etkisiz hale getirdiler. Taht kavgalarıyla Endülüs Emevi Devleti parçalandı. Tavaifi Mülük denilen beylikler ortaya çıktı. Bu beylikler İspanyanın kuzeyindeki krallıkların haçlı saldırılarıyla yıkılmaya başladı. Bu beyliklerden biri olan Gırnata İslâm hükümeti varlığını koruyabilmiştir.
Gırnata İslâm Hükümeti
(Ben-i Ahmer Devleti)
Ben-i Ahmer Devleti, (Gırnata İslam Hükümeti) İspan-ya'nın güneyinde yer almıştır. Askeri yönden güçlü değildi. Ancak İslâm bilim ve sanatını Ortaçağ Avrupasında yaşatmıştır. İspanya’nın kuzeyinde bulunan Aragon ve Kastilya krallıkları birleşerek güçlü bir devlet kurdular ve Ben-i Ahmer devletine son verdiler. İspanya’da yaşayan Müslümanlar ve Museviler Haçlı katliamıyla karşılaştılar. Oruç Reis ve Hızır Reis bunları Osmanlı topraklarına taşıyarak Haçlı katliamından kurtarmışlardır.
İSLÂM DEVLETİNDE YÖNETİM VE UYGARLIK
1. Devlet Yönetimi
İslâm devleti Hz. Muhammed zamanında Medine'de kurulmuştur. Devlet başkanları olan halifeler hem başyargıç, hem de başkomutandı. Dört halife döneminden sonra Emevi halifesi Muaviye, oğlu Yezid’i halife yaparak halifeliği saltanata dönüştürdü. Bu, saltanat anlayışını Abbasiler de sürdürdü. İslam Devleti’nin ilk önemli kurumlarının oluşturulduğu dönem Hz. Ömer zamanıdır. Bu dönemde Bizans devlet teşkilâtı örnek alınmıştır. Abbasiler zamanında Sasaniler'deki vezirlik kurumu devlet teşkilatına yerleştirilmiştir. Hz. Ömer zamanında kurulan kadılık teşkilâtı, Abbasiler zamanında kurulan başkadılık makamına bağlanmıştır. Orduların ilk kez düzenli hale getirilmesi Ömer zamanında olmuştur. Orduların devamlı hale getirilmesi ise Emeviler zamanında gerçekleşmiştir. Emir-ül Ümerâ’lık denilen ordu başkomutanlığı, Abbasiler zamanında oluşturulmuştur.
Devletin Başlıca Gelir Kaynakları
Ganimet: Savaş gelirleridir. Bu Gelirlerin 1/5 i hazineye ayrılır. Diğeri ise askerler arasında paylaştırılmıştır. Cizye: Egemenlik altına alınan topraklarda yaşayanların korunmasıyla ilgili olarak alınırdı. Cizye, gayrimüslümlerden alınırdı. Haraç: Gayrimüslümlerden alınan toprak vergisidir. Öşür: Müslümanlardan alınan tarım vergisidir. Sasani ve Bizans paraları taklit edilerek çeşitli ölçülerde önceden paralar bastırılmıştı.
İlk İslâm Parası
Emevi Halifesi Abdülmelik belirlediği ölçülere göre yeni paraların basılmasını istedi. Böylece ilk islami sikkeler bastırıldı. (693 – 695) Talas Savaşı’nı izleyen süreçte Müslüman tüccarlar, doğrudan Orta Asya ve Çin'le alışveriş yapmışlardır. Yemen ve Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz kıyılarındaki ticaret Müslüman tüccarların elindeydi. İslam toplumunda ilk eğitim çalışmaları Hz. Muhammed zamanında camilerde Kuranın öğrenilmesi çalışmalarıyla başlamıştır. İlk medreseler, Emeviler zamanında kurulmuştu. İslâmda eğitim, öğretim ve bilimsel alanlardaki çalışmalar Abbasiler zamanında en ileri düzeye ulaşmıştır. Bu dönemin en önemli eğitim kurumları Beytül Hikme adı verilen akademi ile Nizamiye Medresesi adı verilen üniversitedir. Nizamiye Medresesi Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın emriyle Vezir Nizamülmülk'ün çalışmaları sonunda yapılmıştır. Emeviler zamanında Arapça resmi dil ilân edildi.
İslâm Bilimleri
Tefsir: Kur'an ayetlerinin ve suretlerinin anlamlarını açıklayan bilim dalıdır.
Hadis: Hz. Muhammed'in sözlerini araştıran bilim dalıdır.
Kelâm: İslâm felsefesidir.
Kıraat: Kur'an'ın doğru okunmasıyla ilgilidir.
Siyer: Hz. Muhammed'in hayatını ve savaşlarını konu edinen tarihçiliktir.
Sanat
Emeviler zamanında İslâm mimarisi en ileri düzeye ulaştı. Bu dönemde Bizans ve Hellenestik sanatlarının özellikleri, mimaride etkili biçimde kullanılmıştır. Emeviler zamanında resmin ve heykelciliğin yasak olmasına rağmen mimaride fresk denilen duvar resimleri yapılmıştır. Mimaride Abbasiler döneminde Sasani Sanatı (İran) örnek alınmıştır. Bu dönemde türbe mimarisi doğmaya başlamıştır. En eski türbe Kubbetüs Süleybiye’dir. İspanya'daki Müslümanların yaptığı en önemli mimari eserler Kurtuba Camisi ile Gırnata şehrinde bulunan El-Hamra Sarayıdır. El hamra sarayının yapımıda kullanılan yapı malzemeleri kırmızıya yakın renklerde olduğu için bu saraya kırmızı saray anlamında olan Arapça El-Hamra adı verilmiştir. Resmin ve heykelin yerini genel olarak minyatür almıştır. Diğer gelişen süsleme dalları çinicilik, nakkaşlık, hat ve tezhip idi.
Arabesk sanatı yazıları ile geometrik ve bitkisel motiflerin birlikte kullanıldığı bir süsleme sanatıdır.
Alıntı
Anasayfa